Glam..Glow..Sparkle

Glam..Glow..Sparkle
Glam..Glow..Sparkle

18 Mart 2015 Çarşamba

Enschede & Amsterdam Seyahat Notları - Bölüm 1 І Enschede

Herkese merhaba :)

Yaklaşık 2 hafta önce dönüğüm Hollanda (Enscede ve Amsterdam) seyahatimi ve bu seyahat sırasında yaptığım alışverişleri yazacağım...

Yazıyı ikiye bölmeme rağmen dehşet uzun oldu! Baştan uyarmak isterim bol fotoğraflı, bol cümleli, oldukça uzun bir yazı bekliyor sizi! :)

Benim Hollanda'ya ilk gidişimdi, toplamda her iki şehirde 1 hafta kaldım. 3 gün Enscede, 3 gün Amsterdam olmak üzere. Açıkçası Enschede'nin varlığını orada benim çalışma konumla ilgili düzenlenen konferans olmasa bilemeyecektim. Dolayısıyla bu seyahatin 3 günü iş 3 günü gezi amaçlı oldu :)

Enschede'ye öncelikle 22 Şubat Pazar sabahı Amsterdam Schiphol Havalimanı'na saat (oranın saatiyle) 12.30'da inip, havalimanından direkt Enschede varışlı trenle ulaştım. Hava çok soğuk değildi, açıkçası daha soğuk bekliyordum çünkü kime Şubat'ta Amsterdam/Hollanda desem, aman bütün kalın giysilerini al, donacaksın bilmem ne... Hava durumuna da bakıyordum 5-6 derece civarındaydı ama herkesten "oranın soğuğu bizim buranın soğuğuna benzemez" tepkileri alıyordum..Hiç te donmadım, götürdüğüm birçok şeyi de giymedim, adeta savaşa gider gibi atkı, bere, götürmüştüm birçoğunu kullanmadan geri getirdim.

Neyse... Havalimanından bavulumu aldım, sonra Enschde için tren bileti almak amaçlı bir kuyruğa girip 15 dakika bekledikten sonra o kuyruğun "International Tickets" olduğunu gördüm, boş bir kontuara baktığımda ise sadece "Train Tickets" yazıyordu oraya gittim hemen ve biletimi aldım. 

Şunu belirtmeden geçmek istemiyorum. Şu ana kadar iki defa yurt dışına çıktım biri Montpellier ve Paris idi. Diğeri de işte bu anlattığım yolculuğum. Diyeceğim o ki ben Hollandalılar (Dutch People) kadar güleryüzlü, kibar ve yardımsever insanlar görmedim tanımadım hayatımda.

Mesela Amsterdam'da o Central Station'da bilet kesen görevli, herkese yol tarif ederken, bıkmadan usanmadan, soruları cevaplıyor ve gülümsüyordu, ki 3 defa sordum sanırım belki 4.

Herkes anadilleri gibi İngilizce konuşuyor. Enschede için saat 13.30 trenine bindim. Yolculuk Amsterdam'dan yaklaşık iki saat sürüyor dediler.  Tren bileti 22.30 Euro idi. Tren boştu zaten yer numarası da yoktu, Kocaman bavulum, sırt çantam ve el çantamla birlikte oturdum, başladım dışarıyı seyretmeye.

Hollanda düz bir ülke, dümdüz..Yemyeşil ve huzurlu. Üç kelimeyle anlat deseler şu şekilde anlatırım: Düz, huzurlu ve yemyeşil. Nokta..

Evler genelde tek katlı hadi bilemedin 2-3 katlı. Tabi şu an Amsterdam'dan bahsetmiyorum. Amsterdam'dan Enschede'ye trenle geçerken geçtiğimiz yerlerde gördüklerimi yazıyorum. Hani eskiden resim çizmeyi ilk öğrendiğimiz ev çizerdik ya çatısını şu şekilde çizerdik: /\
İşte bütün evlerin çatıları böyle, o kadar şirin ki. Sanırım kışın yağan fazla karın çatıya yük yapmasını engellemek amaçlı böyle inşa ediliyor evler.

Amsterdam'dan sonra sırayla geçtiğim yerlerden aklımda kalan durak isimleri şöyleydi: Apeldoorn, Amersfoort, Hengelo.. (Daha var da hatırlayamadım)

Ben Hengelo'da indim, çünkü kalacağım oteldeki görevli, Hengelo'da inip taksiyle 10 dakikada ulaşabileceğimi söylemişti otele.

İndim Hengelo'da saat 15.30 civarı. 22 Şubat 2015...Günlerden Pazar. Allah'ım sanki kıyamet kopmuş gibi, insan yok sokakta!
İnsan değil, köpek, kedi, kuş yok! Canlı varlık yok, bir yaşam belirtisi bulamıyorum ki ben taksi bulayım!

Elimde dana gibi bavul, sırtımda külçe gibi laptop çantası ve el çantam. Çıktım istasyondan, ama bu durumdan hafiften de zevk alıyorum çok acayip bişey.

The Walking Dead dizisini izleyenler bilirler işte öyle sokaklar. Gündüz vakti. Hafif bir rüzgar var sadece ha bi de soğuk ama dedikleri gibi dondurucu değil :)

Kocaman bir "Grolsch Brewery" yazısı gördüm. Sanırım Restaurant-Bar idi. Bu arada bilgi verelim: ünlü Grolsch biraları Enschede'de üretiliyor. Okunuşu: (gkrolşş - böyle gırtlaktan konuşuyorlar :))

Alkolle aram çok iyi olduğundan bir an "amaeeaan boşver taksiyi iki bira iç şurda" diyen iç sesimi susturdum. Ve yürümeye devam ettim. Ama içimden de oteldeki görevli adama sövüyordum. Yurtdışında Pazar günleri ve hafta içi akşam 6'dan sonra hayat olmadığını bana söylemişlerdi de inanmamıştım. Doğruymuş.

Neyse yürürken gördüm ki benim buraya taksiyle 10 dakika uzaklıktaki otelin ismiyle aynı otelde bir otel gördüm ve koşarak içeri girdim. Dedim bu otel o otel mi? Yok dediler sizinki "taksiyle 10 dakika" :) 

Bana taksi çağırmalarını rica ettim en nihayetinde de 16.15 civarında taksi geldi. Beni diğer kardeş otele götürdü :) 16.30'da kendi otelime vardım en sonunda.


Kaldığım otelin adı Hampshire de Broeierd Enschede! Bu otelin aynı isimli kardeş oteli Hengelo istasyonu'nun dışında da var onun da adı Hampshire idi.

Pazar günü saat 16.30'dan sonra birşey yapamayacağım için otelde takılmaya karar verdim. Oldukça temiz ve yemekleri güzeldi, otelin. Oda-kahvaltı şeklindeydi konaklama. Akşam yemeğini otelin restoranında (Bistro de Broeierd) yedim. Oldukça lezizdi. 2 kadeh de kırmızı şarap patlatınca benden mutlusu yoktu saat 20.30 civarında :)



Odama çıktım, yerleştim. Çünkü ertesi gün yani 23 Şubat 2015 Pazartesi günü 2.5 gün süren konferans başlıyordu. Zaten delicesine yorulmuştum, o akşam erken uyudum :)

Arada bir de şu noktaya değinmek istiyorum, Hollanda o kadar düz bir memleket ki herkes ulaşımı bisikletle sağlıyor, taksi, araba oldukça pahalıya geliyor ulaşım olarak. Otobüsler vardı ulaşım için Enschede'de, 1.5 Euro idi. Ama ne de olsa iş amaçlı gittiğim için ben hep taksi kullandım :)

Otel ile konferansın yapılacağı üniversite arası yürüyerek 20 dk. sürüyormuş. Konferans Twente Üniversitesi'nde yapıldı. Kocaman, oldukça büyük, içinde göletler var ve de ördekler ve kazlar var. İnsanlardan kaçmıyorlar, çok sevimlilerdi hepsi :)



Üniversite'ye ilk gün yürüyerek gittim ama yürüme eylemini sıkıcı bulduğum için ve herkesde bisiklet gördüğüm için, ikinci gün otelden bisiklet kiraladım. Günlüğü 9 euroya bisiklet kiralanabiliyor :) İnanılmaz eğlenceliydi, sabah kahvaltıdan sonra sırt çantamı sırtıma asıp, otelden çıktım, Üniversite'ye, konferansın yapılacağı binaya kadar bisikletle sanki o üniversitesinin öğrencisiymişim gibi gittim. Çok çok güzeldi, öğle arası hemen yemek sonrası bisikletle kampus içinde dolaştım. Kampus çok büyük gerçekten zira içinde şehiriçi otobüsleri dolaşıyor.


Yemyeşil, huzurlu, temiz bir hava ve de az insan..Harikaydı, gerçekten harikaydı. 



Neyse Konferansın ilk gününe geri döneyim, ilk günü konferans bittikten hemen sonra hızlı adımlarla otele döndüm. Neden mi hızlı adımlar? Hava karanlıktı ve malesef her Türkiye'de yaşayan zavallı kadının yaptığı gibi, karanlık bir sokakta yürümenin tedirginliğini yaşadım. Ama tabi orası Türkiye değildi, orada insanlar yaşıyordu. Normal insanlar. İnsan görünümlü yaratıklar değil. Neyse, hiçbirşey olmadan sağ salim otele döner dönmez, resepsiyondan en çok rağbet gören restoranlarının ismini aldım ve oraya taksiye atlayıp gittim.



Adı Goody's idi. Menuleri çok harikaydı ve nispeten uygun fiyatlıydı. Gerçi Türkiye hesabına göre herşeyi (euro TL kuru) nerdeyse 3 ile çarptığınızda hiçbişey ucuza ya da uygun fiyatlıya gelemiyordu haliyle...:(

Menü'deki kırmızı et menüsündeki her bir yemeğe en baba aktörlerin adı verilmişti :) Benim yediğim Marlon Brando ;) Al Pacino ve Clint Eastwood da seçenekler arasındaydı :)




Goody's den sonra yolum tabi ki akşam vakti yine orada meşhur olduğunu duyduğum bir Irish Pub olan, Molly Malone Irish Pub'a gittim.





"Normalde Pazartesi akşamı boş olur" demişlerdi ama şansıma Quiz Show vardı :) O kadar eğlenceliydi ki, bir adam elinde mikrofon :) güncel sorular soruyor ve masalarda gruplar halinde oturan insanlar ellerinde kağıt kalem soruları cevaplıyorlardı.


İki tane de bira içtim orada ve bu sefer gerçekten Türkiye'ye göre ucuz denilebilecek bir meblağ 3.80 Euro ödeyip çıktım.



 Otele döndüğümde saat 23.00 civarıydı ve cidden yorgundum!

 Konferansın ikinci günü akşamı, bisikleti otele teslim edip, biraz soluklandım, otelin Restoranında sırf pisboğazlıktan Bira-patates söyledim, yemek öncesi! :)



Daha sonra ise benzer çalışma konularından olan insanların tanışmalarını sağlamak ve çevremizi genişletmek amaçlı bir konferans yemeği düzenlendiğinden yemeğin verildiği yere doğru yola çıktım.




Konferans yemeği de Twente Futbol Klübünde yapıldı :) Twente FC  zamanında meğer Galatasaray'ı yenmiş bir takımmış :) Futbola dair hiç bir bilgim ve ilgim olmadığından ben de yeni öğrenmiş oldum :) O akşam, Enschede'deki son akşamımdı. Yemekte toplamda 2 kadeh şarap içip, oradaki insanlarla iş dışında herşeyi konuşup, sohbet ettikten sonra otele döndüm. Ve otelin barında bir kadeh daha şarap içip odama çıktım.



Ertesi gün öğleden sonraki Amsterdam gezimi düşünerek uykuya daldım! :)

Şimdilik burada bırakalım, buraya kadar sıkılmadan geldiyseniz ne mutlu bana :)) Bir gün yolunuz Enschede'ye düşerse, bence dönmeyin, benim elimde olsa kalırdım...Yaşanılası, huzur dolu bir yer...

Not: Bir sonraki Yazı: Amsterdam ve Alışverişler

Sevgilerle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder